SİYASETİN LOUREL HARDY’LERİ

Refik Tuzcuoğlu

04 Şubat 2025 Salı 12:57

TRT’nin yayına başladığı yıllarda Laurel ve Hardy isimli Amerikalı iki aktörün oynadığı komedi filmleri yayın akışında yer alırdı. Amerikan tarzı komedilerle Türk toplumunun ilk karşılaştığı filimlerdi bunlar. Halen bu filmlerin değişik kanallarda yayınlandığına şahit oluyorum.

Oliver Hardy ve Stan Laurel’in yapımları, 1920’li yıllardan 1956 yılına kadar devam etti. Zıt karakterleri yansıtan Laurel ile Hardy’nin maceraları keyifle izlenirdi.

Hardy; iri yapılı, şişman ve parlak zekalıydı. Laurel ise; sıska, cüssesiz ve saflıkları olan bir karakter. Biri Amerika diğeri İngiltere doğumlu ve her yönleriyle farklı iki oyuncunun yaşadıkları maceralar onları uzun yıllar gündemde tutmayı başardı.

Laurel ve Hardy’nin en bilinen sloganı; “İşte beni içine soktuğun bir başka güzel macera” idi. Bu slogan ikilinin son filminde de kullanıldı.

Laurel ile Hardy tiplemesiyle hayatın her alanında karşılaşıyoruz aslında. Olaya sadece komedi filmi perspektifinden bakmamak lazım. Bazen aynı aile içindeki fertler arasında, bazen de üniversite kampüsünde karşılaşırız bu zıtların birlikteliğine. Dikkat edilse belki toplumsal hareketlerin içinde de örneklerine rastlanılabilir.

Paylaşmak isterim ki; Lourel ile Hardy tiplemesi son zamanlardaki siyasi hareketlilikle gözümde yeniden canlanıverdi. Rolleri dağıtınca siz de hak vereceksiniz.

Mesela gündemde olan iki siyasi figür var. Siyaset yapma tarzlarıyla, anlayış ve algılayış biçimleriyle tamamen farklılar. Öyle olsa bile aynı sahne ve dekorun aktörü olmak durumundalar.

Biri sürekli konuşuyor. Ama her konuda konuşuyor. Kendi işine dair konuşmalarını toplayın, başka alanlardaki konuşmalarının yanında çok cılız kalır. Hani desem ki; “Alakasız konulara müdahil açıklamaları bıkkınlık düzeyinde” inanın hilaf olmaz.

Diğeri ise çok az konuşuyor. Ama her konuda az konuşuyor. Başka alanlar bir tarafa, kendi işiyle ilgili konularda da çok az açıklama yapıyor. Çoğu zaman, “Niye hiç konuşmuyor, çıkıp iki kelam etse ya!” denildiğini duyarsınız. Suskunluğu bir gizem oluşturmakla birlikte şahsın kalibresini anlamayı güçleştiriyor. Ya da kimi yoruma göre; “Kalibresinin yetersiz olduğu anlaşılsın” istenmiyor. Daha boyutlu roller için donanımlı olup olmadığı merak konusu.

Biri, siyasal duruşundaki sosyal demokrat kimliğini net bir şekilde hissettiriyor. Yine de hedefe ulaşmak için siyasal pragmatizmi sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyen bir kimlik. Üzerinde eğreti bir kisve gibi dursa da, milliyetçi-muhafazakâr kesime şirin görünecek hamleler yapıyor. Sonra bir bakmışsınız tam zıt gruplarla “canciğer kuzu sarması”.

Diğeri, siyasi geçmişinden miras kalan milliyetçi kimliğini muhafaza etmeye çalışarak yürüse de, sosyal demokrat tabanın desteğini alma zarureti içinde kıvrandığını hissettiriyor. Yine ne yapsa bir türlü kendini kabul ettiremiyor bu kesime.

Biri çok hırslı. Önüne çıkan kim olsa ezip geçme pervasızlığı içinde. Hedefe ulaşmak için her yol meşru onun için.

Diğerinin de hırsı var ama gizlemeyi başarıyor. Sükunetini bir siyasal strateji olarak kullanıyor. Bu yönüyle daha güvenli alanda duruyor.

Biri, kongre sürecinde belirleyicisi olduğu örgütünün desteği ile oldu bittiye getirip Cumhurbaşkanlığı yolundaki engelleri aşmak istiyor. Erken doğumun risklerini umursamıyor.

Diğeri ise, “halkın desteğini daha çok topladığı tezi” üzerinden örgütün kararının olgunlaşmasına umut bağlamış görünüyor. Zamana oynuyor, uygun zamanı bekliyor.

Biri kendini mağdur gösterme algısına yarayacak her hamleyi yapıyor, her tuşa basıyor. “Reis mağdur olunca topluma mal oldu, ben de mağdura yatarsam yollar açılır” düşüncesiyle hukuku zorlayacak laflar ediyor. Gerçek olanla sanal olanı karıştırıyor. O sebeple rol üretiyor, rol çalıyor.

Diğeri pusuya yatmış vaziyette şartların kendisini vazgeçilmez kılacağı anı bekliyor. Eylemsizlik içinde eylem politikası yürütüyor. Mesleğinden gelen temkinlilik proaktif hamleler yapmasını önlüyor. O sebeple sürekli rol çaldırıyor.

Biri, örgüt içinde evin çocuğu hatta sahibi gibi.

Diğeri, örgüt içinde sürekli “dış kapının dış mandalı” muamelesine muhatap.

Aynı senaryoda oynamak zorunda kalan bu iki siyasi figürün bulabildiğim tek ortak yönü var. Her ikisi de kendi hizmet sahalarında çığır açan bir yatırım veya icraatla anılmadı, gündem olmadı.

Ancak her ikisinin de hayalleri büyük.

Şimdi bu siyasal hareketliliğe Lourel ile Hardy’nin son filminden uygun bir slogan eklemek lazım: “İşte beni içine soktuğun bir başka güzel macera”.

Yorumlar